Merhabalar. ☺

Haven, Stephen King'in The Colorodo Kid isimli kitabından uyarlama bir dizi.


Dizi ismini 'Haven' isimli kasabadan alıyor. Emily Rose'nin oyunculuğunu yaptığı Audrey Parker karakteri güzel ve zeki bir FBI ajanıdır ve işi dolayısıyla Haven'a gelir. Ajan kasabaya geldiği andan itibaren doğaüstü olaylarla karşılaşmıştır. Düşünsenize birinin parmağını arabanın kapısına sıkıştırıyorsunuz ve hissetmedim bile diyor. Onun dışında havayı değiştiren adam, yerde yarıklar açan biri, şekildeğiştiren gibi birçok kişiye ev sahipliği yapıyor kasaba. Kasabalılar bu özelliklerini sevmiyorlar ve adeta bu olağanüstü özelliklerini 'sorunlar' olarak adlandırıyorlar. Audrey ise bu fantastik olaylara büyük bir ilgiyle yaklaşıyor ve bir de kendi geçmişini öğrenme fırsatını elde etme şansını öğrenince kasabada kalmaya karar veriyor.


Dizide kasabanın esrarengiz yapısı üzerinde duruyor. Sıradışı olaylara biraz da polisiye karışıyor. Ben diziyi izlemeye yeni başlamış olsam da ikinci sezona geçtim bile ama her bölümde farklı bir sorun ele alındığı için sıradaki bölümü pek de merak etmiyorsunuz. Tabi ki bölümler ilerledikçe karakterlerin sırlarıda yavaş yavaş açığa çıkmaya başlıyor. Son olarak kasabanın güzelliğine hayran kaldım. Bu kadar mı güzel bir yer olur! ☺Dizi arayışındaysanız ve konusunu beğendiyseniz bence bir kere izleyin, devamı gelecektir. ☺ Kendinize iyi bakın.

Merhabalar... ☺

O kadar çok mutluyum ki... Mutluluğumun sebebi yeni bir yıla girmek. 2017'nin bana ve sevdiklerime çok iyi geleceğini düşünüyorum. ☺



2016'da büyük ölçüde kendimi keşfettim. Kendi kişiliğimi büyük oranda tamamladım. Nelere ilgim olduğunu zaten yıllardır biliyordum ama bu yıl yeteneklerimin üstüne gittim ve hedeflerimi gerçekleştirmek adına birçok adım attım.

Zamanımı boş yere harcamamaya özen gösterdim. Kitap okudum, blogumu açtım, yeni insanlarla tanıştım. Hayatımdan beni huzursuz eden, bana zarar veren ve modumu düşüren insanları çıkardım. Daha sade bir yaşama ve hayata bakış açısı, zevkleri, alışkanlıkları benimkiyle daha uyumlu olan insanları hayatıma aldım. Her ne kadar hayatımın altyapısı için güçlü bir zemin oluştursam da 2016 benim için çok güzel bir yıl olmadı. En azından istediklerimi yapma fırsatı buldum. Girişimci ruhumu keşfettim. Size güzel bir haberim daha var lisans diplomamı sonunda aldım.

2017'de hedeflerim büyük! ☺

1. Kpss'de 85 puan almak. ( Çalışmaya yeni başlayacak olsam da çok zor imkansız değil, ben zaten hep zorları severim.)

2. İkinci üniversite diplomamı almak. Aöf zorlaşsa da artık almak zorundayım ki yeni hedeflerime yol açabileyim.

Benim hazirana kadar en büyük hedeflerim bunlar. Daha az kitap okuyacağım, kendime daha az vakit ayıracağım ama ne yapıp edip başaracağım. Peki sizin 2017'de hedefiniz/ hedefleriniz var mı? ☺

İnşallah 2017 bize sağlık, huzur, mutluluk getirir. Kaybetmenin acısını çekmek yerine kazanmanın sevincini yaşarız. İnşallah televizyonu her açtığımızda yüreğimizi parçalayan haberlerle karşılaşmayız. Daha az üzülürüz, daha çok mutlu oluruz.

Şunu unutmayalım, ne olursa olsun biz çok güçlüyüz ve başarılarımızla ya da hatalarımızla biz hepimiz- her birimiz çok özeliz. Kimi zaman düşsek de bu bizden hiçbir şey eksiltmez. Tam aksine o yerden kalkabiliyorsak çok daha güçlü kalkarız. Hepimize sağlıklı, huzurlu, mutlu ve güçlü yıllar... ☺ Kendinizi sevin ve güçlü olduğunuzu bilin, ben hepinizi çok seviyorum...

Merhaba... :)

Hayatımda ilk defa bir anime dizi izlemeye başladım. Aslında önceden de bir iki defa bilgisayardan açıp izlemeye çalışmıştım ama dizilere kendimi adapte edememiştim. İlk izlemeye başladığım yabancı dizi 'Vampir Günlükleri'ydi ve dizinin konusu isminden de anlaşılacağı üzere vampirlerdi. Şimdi ilk defa izlediğim anime dizinin konusu da ne tesadüf ki vampirler. Vampirli, zombili film ve dizileri izlemeyi seviyorum...



Chibi Vampire Karin Neyi Anlatıyor?

Dizide vampir Karin'in hayatı anlatılıyor. Karin bir vampirdir ama diğer vampirler gibi değildir. Onu sıradışı yapan ters vampir olmasıdır. Çünkü vampir Karin diğer vampirlerin aksine güneşe çıkıp okula gidebilmektedir, sarımsaktan etkilenmemektedir ve kan emmenin aksine insanlara kan vermektedir. Diğer vampirlere pek benzemese de hayatı diğer vampirler gibi zordur.

Sizi meraktan öldürüp sürekli yeni bölümünü izletecek bir dizi olmasa da canınız sıkıldığında izleyebilirsiniz. Dizide dikkatimi çeken olumsuz tek yanı ise küçücük bir şeyde şiddetin karşımıza çıkması, hemen karakterlerin birbirine pat küt dalması. Bilemedim ben mi yanlış anladım...

Neyse kendinize iyi bakın, sizi seviyorum... :)

Ahu Türkpençe - Gazeteci Ceyda Balaban  

Özel Kuvvetler 8. Muharebe Arama Kurtarma Timi 

Çağlar Ertuğrul: Üsteğmen Oğuz Çağlar 

Ufuk Bayraktar: Uzman Çavuş Bekir Özbey 

Murat Serezli: Kurmay Yarbay Veysel Gökmusa 

Atılgan Gümüş: Astsubay Kademeli Kıdemli Başçavuş Mustafa Şahin 

Murat Arkın: Astsubay Kıdemli Üstçavuş Arif Sayar 

Ahmet Pınar: Astsubay Kıdemli Başçavuş Eşref Çullu 

Armağan Oğuz: Astsubay Kıdemli Çavuş Baybars Yücel 

Atıf Emir Benderlioğlu: Astsubay Kıdemli Başçavuş Batur Altınbilek

Hayalleriyle gerçekler farklıydı iyi ki.

Merhabalar. ☺

Kitaba dair sevdiğim tek şey yukardaki söz. Bu kitabı 2016'nın okuduğum en kötü kitabı ilan ediyorum. Boşa geçen zaman, boşa yorulan gözler...

Şimdiye kadar 'Dizüstü Edebiyat' türünde sadece Pucca'nın kitaplarını okudum. Pucca'nın yazdıkları gerçekti, samimiydi ama Renda isimli bu kızın yazdıkları tam tersi. Kurgulanmış ve özentilik hissi veriyor okuyucuya. En azından ben böyle düşünüyorum.

Dili sade ve akıcı olsa da içi boş. Size hiç bir şey katmayacak bir kitap. Satır aralarına bir paragraf sığar. Çerezlik bir kitap ama bence o kadar çerezlik kitap varken alıp bunu okumayın. İlk defa böyle kötüleyici bir kitap yorumu yapsam da napayım kendimi tutamadım. Haydi görüşürüz. ☺

Sinema hayatında yaşanan süper kahraman esintisi devam ediyor ve yapımcılar kahramanları bir bir beyaz perdeye almaya devam ediyor. Bu yeni trendden Tarzan da payını aldı ve Tarzan Efsanesi ile birlikte herkesin çocukluktan beri hayranı olduğu ormanın çocuğu (Tarzan) tekrar beyaz perdeye geri döndü ve sinema severlere sunuldu. İlk günden beri çocuğundan yaşlısına bütün macera severler tarafından olumlu yönde not alan Tarzan Efsanesi daha da izlenecek gibi görünüyor. Tarzan Efsanesi filminin yönetmenliğini Harry Potter serisi ile tanıma imkanı bulduğumuz David Yates yapıyor. Filmin başrolünü ise Alexander Skarsgard yani efsane Tarzan olarak alıyor. Ona ise her biri ayrı bir üne sahip isimler eşlik ediyor. Son zamanlarda sık sık gördüğümüz Margot Robbie, deneyimli oyuncular Christoph Waltz ile Samuel Jackson, son zamanlarda iyi bir çıkış yapan Djimon Hounsou bu kadroda yer alan isimler arasında.

Filmde bildiğimiz klasik Tarzan hikayesini izliyoruz yalnız günümüz teknolojisinin fırsatlarından, imkanlarından yararlanılıp görsel olarak bildiğimizden daha zengin bir Tarzan, başta ben olmak üzere sinema severleri büyüledi demek yanlış olmaz. Öncelik olarak Tarzan'ın bilindik hikayesi işlenmiş. Bir çocuk ormanda yetim kalıyor ve ormanın içinde büyüyor. Bu yüzden ormanın hakimi durumuna geliyor ve hayvanlar ile aralarında özel bir ilişki gelişiyor. Yıllar sonra bu çocuk büyüyor ve ormana Jane adında güzeller güzeli bir kız geliyor. Tarzan ve Jane arasında bir yakınlaşma el veriyor yalnız Jane ile birlikte kötü insanlar da Tarzan’a tehdit oluşturmaya başlıyor. Bunun üzerine de deyim yerindeyse Tarzan'ın yetenekleri konuşmaya başlıyor..
Tarzan Efsanesi filmi Amerika’da vizyona girdiği andan itibaren hem izleyenler hem de eleştirmenler tarafından olumlu yorumlar aldı. Film özellikle görsel zenginlikleri ile dikkat çeken bir yapım. Bu gibi aksiyon ile dolu fantastik macera filmlerini sevenler için mükemmel bir seçenek. Macera severler; Tarzan Efsanesi'ni izlemeden geçmeyin.


Tarzan Efsanesi Yönetmeni David Yates
Tarzan Efsanesi Oyuncuları
Alexander Skarsgård, Margot Robbie, Christoph Waltz, Samuel L. Jackson, Djimon Hounsou, Ella Purnell, Jim Broadbent, Casper Crump
Tarzan Efsanesi Senaristi Stuart Beattie, Craig Brewer

Merhabalar... ☺

Kısa bir süre önce Elveda Çocukluğum isimli kitabın yazarı Erdal Arslan ile röportaj yaptım...



- Öncelikle benimle röportaj yapmayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.

Rica ederim. Benim için büyük mutluluk. Edebiyatın sadece yazmak ve okumak için olmadığının en güzel örneği olan yazar ve okurların birbirini tanıma fırsatı bulduğu bu güzel ortamda olmak ayrıca keyif verici. Ayrıca Bu platformu oluşturduğunuz için; asıl, ben size ve değerli kardeşinize teşekkür ederim.

- Erdal Arslan kimdir, nasıl biridir?
Bir biyografi olarak Erdal Arslan; okumayı Ve yazmayı seven, 1988 Mersin doğumlu, lisans mezunu bir devlet memurudur.
Kalbi ve Fikri düşüncelerinde ise Erdal Arslan; Özgürlükçü ve sosyalist bir yazardır. Bu kimi zaman önüne engel olarak çıksa bile uzun zamandır hastalıklar ile boğuşan ancak asla Tanrı'ya Ve de dünya yaşamına isyan etmeyen inançlı birdir. Kısacası benim yani Erdal Arslan'ın tanımı budur. Onun dışında Sen çeyrek ben yarım Ve elveda çocukluğum adlı iki yayınlanmış kitabım bulunmaktadır. Dil işçileri Edebiyat antolojisi'nde yayınlanmış dört öyküm bulunmaktadır. 2017'in ilk ayında çıkacak olan Cümle Mühendisleri antolojisine de bir öyküm ile destek vereceğim

- Yazmaya ne zaman başladınız, sizi ne tetikledi?

Aslında ben okumaya başladığımdan beri yazıyorum. İlkokul yıllarımdan beri hep yaşamımdan bir öykü basit bir hikaye çıkararak yazarım. İyi veya kötü olması hiç önemli değil. Beğendiklerim de oluyordu elbette ve ben bunları etrafımla paylaşmayı çok seviyordum. Ta ki lise sıralarının o çetrefilli, aşk ve ergenlik dolu yılları ile tanışıncaya dek. Şiir yazmaya Lise yıllarında başladım, Lise bitince de öyküler ile devam ettim. O yıllarda hastalığımdan ötürü birçok psikolojik öyküler ve şiirler yazdım. Ama bu yazdıklarımın hepsi basit bir hırsızlık sonucu maalesef çalındı. Bu yokoluştan ve de hastalığımdan ötürü uzun zaman yazamadım.
2014 yılının ilk aylarında Semiha adlı hikayemi yazmam beni bunları bir kitapta toplamaya itti. Onun sayesinde ilk kitabım olan "Sen çeyrek ben yarım"ı kaleme aldım.

- Genellikle hangi türlerde yazmayı seviyorsunuz?
Öykü yazmayı seviyorum. Ancak şiir ve deneme türünde de yazılarım var.

- En çok hangi yazarları okuyorsunuz, etkilendiğiniz ve mutlaka okunmalı dediğiniz yazarlar var mı? Kitap seçer misiniz yoksa her kitabı okur musunuz?

İkincisinden başlayayım. Asla kitap seçimi yapmam tüm türlerde okurum. Sadece yabancı kitaplara pek elim gitmez ama onları da okurum. Fakat bir kitabı beğenemezsem ve yarıda bırakırsam o kitabı asla okuyamam. Bu Tabiki kitabın kötü olduğu ile alakalı olmayabilir. Mesela bir gün (yazar ve kitap bilgisi vermeyeceğim) yetimhanede geçen hayatı anlatan bir kitaba başladım. Ancak kitabın henüz ilk sayfası beni o kadar üzdü ki... İlk sayfalarında kitabı bir kenara bıraktım. Okuyamadım.
Beğendiğim yazarları
Orhan Pamuk, Zülfü Livaneli, Yaşar Kemal, Mehmet Uzun diye sıralayabiliriz
Mutlaka okunmalı dediğim bir yazar yok. Bütün yazarlar ve tüm kitaplar mutlaka okunmalı denecek kadar değerlidir benim için.

- Yazarlık sizin mesleğiniz mi yoksa hobi olarak mı yapıyorsunuz?
Aslında mesleğim değil ama mesleğim olmasını çok istiyorum. Ancak günümüz şartlarında bu pek mümkün değil. Gerçek bir yazar olmak Ve yazarlığı meslek edinebilmek için elimden geldiğince çalışıyorum.

- Yeni projeleriniz var mı?
Evet, çok yönlü projelerim var. Mesela bir çocuk öyküsü çalışmam Ve bir roman çalışmam var. Onun dışında Cümle Mühendisleri edebiyat antolojisine de öykü hazırlıyorum. "Elveda çocukluğum" benim için başlangıç oldu. Birçok okurdan olumlu tepkiler aldım. Herkes kitabın devamının çıkıp çıkmayacağını soruyor. Onun devamını da ilerleyen zamanlarda yazmak istiyorum.

- Son olarak yazar olmak isteyenlere  önerileriniz var mı?
Birkaç önerim olabilir. Çok okumak Ve çeşitli kitaplar okumak bir yazarın Ve adayının vazgeçilmezi olmalı. Onun dışında bol bol yazmak, iyi kötü demeden yazmak lazım. Ve de en önemlisi yazar adaylarının yazdıklarına önem vermeleri ve onları paylaşmaları gerekir. Çünkü eleştirilmeden daha iyiyi yazmak mümkün değildir.

Merhabalar... ☺

Yılbaşı gelmeden bir alışveriş yaptım ve muhteşem şeyler aldım. Lafı uzatmadan neler aldığıma bakalım.



Şirin, kibar, iç içe geçmeli bir kolye aldım.
Böyle iç içe geçmeli kolyelerden çok vardı ve hepsi çok güzeldi. Ama ben birini seçmek zorunda kaldım. :) Yoksa hepsini alırdım.







Bu nazar boncuklu bilekliğe bayıldım sizce de çok hoş değil mi? Bu bilekliğin bir de taşlı kolyesi vardı. Onu da bir dahaki alışverişime almayı düşünüyorum.

https://www.facebook.com/groups/367355760284490/
Whatsap'tan siparişinizi ise 0553 434 98 48 mesaj atabilirsiniz.
☺ Herkese şimdiden yeni yıllar...

Hani insanların hep bizi üzmesinden, kırmasından ve kalbimizi deşip parçalamasından bahsediyoruz ya... Kimbilir biz bilip bilmeden kimleri kırıp parçalıyoruz...

Şimdi bir şarkı dinliyorum diyor ki "Mutlu olmak için mutlu etmek yeter dediler."

Biz insanları en azından bilerek üzmeyelim. İşte o zaman bizi üzen kötü insanlardan biri olmayız.

Şarkıyı da alta bırakıyorum,
Belki dinlemek istersiniz.

Üçnoktabir- Dediler Ki

https://youtu.be/n4WCW6gtau0

Garnier'in BB Kreminin Medium tonu bana çok koyu bana çok koyu gelmesine rağmen ben bunun açık tonlusunu da aldım birbiriyle karıştırıp kullandım. Çoğu BB kremler ve fondötenler 30 ml olmasına rağmen bu 50 ml ve indirimlerde fiyatı baya ucuzluyor. Bana göre kokusu hoş ve çok ağır değil. Yapısı baya katı kıvamlı. Kapatıcılığı ise bence günlük hayatta iyi.

Avondan aldığım mat BB krem ise deminkine göre daha açık tonlu ve zaten tonu ıvory. Garnier'e göre daha akışkan kıvamlı ve ince tabaka halinde sürülebiliyor. Hafif bir yapısı var cilt tonunuz karma ya da yağlıysa bence kullanabilirsiniz.


Gelelim fondötenlere. Mor kapaklı olan Very Me'nin fondöteninden defalarca alıp tükettim. Çok akışkan bir kıvamı var bu yüzden yüze kolayca sürülüyor. Kapatıcılığı bence pek yok ve zaten ben bb kremleri ve fondötenleri cilt tonumu eşitlesin diye kullanıyorum. Bendeki tonu yine ivory.

Oriflame'ın matte control isimli fondötenine ise bayılmıştım. Bence yukardakilere göre en iyi kapatıcılık sağlayan da buydu. Tonu yine natural ivory. Benim cilt rengim açık tonlu ve ivory tonu bana hafif bronzluk sağlıyor ve bu yüzden seviyorum.

Yusuf Atılgan Anayurt Oteli adlı eserini 1973 yılında yayınlamıştır. Edebiyatımızda çok önemli bir yeri olan ve mutlaka okunması gereken kitaplar arasında bulunan Anayurt Oteli’nin enteresan bir dili vardır. Psikolojik bir yabancılaşma durumunu ve bunun sonucunda farkında olmadan gelen yalnızlığı, çok doğal ve çok yalın ve bir o kadar da etkileyici bir dil ile anlatan bir romandır. Modern Türk edebiyatında ilk sırada yer alan bu eser 1987 yılında Ömer Kavur tarafından beyaz perdeye de aynı isimle aktarılmıştır.

Anayurt Oteli’nin en önemli kahramanı oteli işleten Zebercet’tir. Zebercet 162 cm boyunda, 54 kg ağırlığında, 33 yaşında, yaklaşık iki yıldır karın kasları gevşemiş, başı bedenine göre bir hayli büyük, geniş alınlı, kahverengi saçlı,7 aylık doğduğu için epeyce küçük elli bir otel işletmecisidir. Tekdüze ve sıradan bir yaşamı vardır. bir gün otele gecikmeli Ankara treni ile bir kadın gelir. 26 yaşlarında, kara kaşlı, kara gözlü, büyük göğüslü,uzun kirpikli,kaşlarının bir kısmı alınmış,sivri burunlu ve ince dudaklı bir kadındır bu. Otelde bir gece kalır. Ve Zebercet’in aklını başından alır. Kadın gittikten sonra Zebercet kadının kaldığı odanın bozulmasına müsaade etmez. Her gün o odayı ziyaret eder. Zamanla Anayurt Oteli’nin, gecikmeli Ankara Treni ile gelen kadının kaldığı odasında uyumaya ve neredeyse orada yaşamaya başlar. Yusuf Atılgan romanda büyük bir incelikle çok zarif ve çok detaylı tasvirler yapmıştır. Bu tasvirler nedeniyle de roman çok ilgi görmüştür.

Gecikmeli Ankara treni ile gelen kadının yeniden otele gelip Zebercet ile karşılaşma sahnelerini defalarca ve defalarca kafasında canlandıran Zebercet, insanın tekdüze bir yaşamda bile küçücük bir umutla nasıl yaşabileceğini anlatıyor bizlere. Anayurt Oteli Yusuf Atılgan’ın en güzel romanlarından biridir.

Merhabalar. ☺ Aöf sınavları nedeniyle bloguma yazamamış olsam da deneme ürünlerim geldi. Ürünleri söyledikleri gibi beş günde kapıya getirdiler.




Ürünün kutusu içindekilere göre oldukça büyük geliyor ve içinden böyle bir kağıt çıkıyor.




Bana gelen ürünlerin içinden çıkanlarsa bunlar. Bazılarına ek olarak da ürün gönderiyorlarmış.

Merhabalar... Bu aralar bir bunalım halindeyim. Dolunayın etkisinden midir nedir bilmem ama hep mutsuzum ve sinirliyim, sürekli bağırıyorum. (Dolunayı oldum olası sevmem, beni çok etkiler.)

Cumartesi gecesi kardeşim bu halimi görünce komedi filmi ya da farklı türde bir film izlemeyi önerdi ve filmi kendisi seçti. Lanet olsun seçtiği filme de film izlemeye de... Psikolojimi alt üst etti. Bu da yetmezmiş gibi filmin sonunda psikolojim bozuldu diye oturdu ağladı... Gelelim biz asıl konumuza, Dünyanın en güzel kokusu.

Filmin başı komediyle başlıyor, ortalarına doğru romantikleşiyor ve sonu ise tam bir dram. (İzlerken sonunu çözmüştüm zaten.) Yani film romantik komedi ve dram arasında ilerliyor. Hakan ve Derya iki yakın arkadaşlar. Hakan karakterini Rıza Kocaoğlu, Derya karakterini ise Tuba Ünsal oynuyor.

Hakan şarkı sözü yazarı ve şiirle de oldukça alakalı bir adam. Ama bu yeteneğini kızları tavlamakla kullanıyor. Derya ise onun tam tersi bir karakter. Hayata ve işine ciddiyetle bakıyor. Erkeklere karşı biraz feminist tavırları var. İlişkilerin aşkla olması gerektiğini düşünüyor. Evliliğe, ilişkilere karşı gelenekselci bir bakış açısı var. İki karakter bu kadar zıtken çok iyi anlaşıyorlar.

Yakın arkadaşları Hakan ve Derya'yı sıkıştırıp duruyor "Erkekle kız arkadaş mı olur, bu işte bir iş var, siz kesin aşıksınız." diye. Biraz da bundan etkilenerek birlikte bir karar alıyorlar. Evlenip çocuk yapacaklar ve sonrasında ayrılacaklar. İşte asıl hikaye de burada başlıyor.

Ben bu filmi pek sevemesem de filmde çalınan şarkıları beğendim. Siz de bir haftasonunda sevgilinizle ya da arkadaşlarınızla izlemek isteyebilirsiniz. İyi seyirler...

Malzemeler:

3 su bardağında süt
1 su bardağından 1 parmak kadar eksik toz şeker
4 yemek kaşığı silme un
1 yemek kaşığında nişasta
2 yemek kaşığında kakao

Arasına;

1 su bardağında süt
1 poşet krem şanti

Üzerine;

1 su bardağında hindistan cevizi

Hazırlanışı:

İlk önce krema hazırlanır. Krema için toz şeker, süt, nişasta, kakao ve un karıştırılıp muhallebi kıvamına gelinceye kadar karıştırılır.

Geniş bir çay tepsisine ya da fırın tepsisine bolca hindistan cevizi dökülüp yayılır. Sıcak krema hindistan cevizinin üzerine güzelce yayılır.

Hindistan cevizli muhallebinin ilk sıcaklığı çıktığında buzdolabına konulup 1 saat bekletilir. 

Krem şanti paketinin arkasındaki gibi hazırlanıp soğumuş kremanın üzerine eşit miktarda yayılır.

Bir gece boyunca ya da en az 4 saat kadar buzdolabında dinlendirilir.

Dinlendirilen tatlı rulo şeklinde sarılıp kesildikten sonra servis yapılır.

Malzemeler:

3 tane muz
1 yemek kaşığında bal
4 tane yumurta
1 tatlı kaşığında kakao
Yarım çay bardağında karbonat
Yarım çay bardağında tuz
Yarım çay bardağında tarçın

Üzerine:

Dövülmüş fındık

Hazırlanışı:

Muzlar çatal ile püre haline getirilir.

Pürelenmiş muzların üzerine bal dökülüp karıştırılır.

Farkla bir derin kapta yumurtalar çırpılıp muz püresinin üstüne dökülüp iyice karıştırılır.

Tarçın, kakao, tuz ve karbonat da kaba eklenip karıştırılır.

İyice karıştırılıp hazırlanan karışım yağlanmış kek kalıbına ya da tepsiye dökülür, üzeri düzlenir.

Fırın 200 derecede ısıtılıp tepsi fırına alınır.

Kekin üzerine dövülmüş fındık serpilir ve ılıkken servis yapılır.

Malzemeler:

3 tane yumurta
Bir su bardağının 4'te 3'ü kadar toz şeker
1 su bardağında ayçiçek yağı
1 çay bardağında tahin
1 çay bardağında pekmez
1 çay bardağında süt
1 pakette kabartma tozu
2.5 su bardağında beyaz un
1 çay bardağında çekilmiş ceviz içi

Üzerine:

1 çay bardağında susam

Hazırlanışı:

Toz şeker ve yumurta derin bir kapta çırpılır.

Tahin, pekmez, yağ, kabartma tozu, un ve süt eklenip karıştırılır.

Ceviz içi de karışıma eklenip karıştırılır.

Tepsi ya da fırın kalıbı yağlanıp her yerini kaplayacak biçimde susam serpilir.

Fırın 170 derecede ısıtılıp 35-40 dakika kadar pişirilir.

Kek kalıptan çıkartılır ve soğuduktan sonra dilimleyerek servis yapılır.

Malzemeler

6 tanesi için;

3 tane şeftali
Yarım limon suyu
12 tane milföy hamuru
1-2 çimdik tarçın
1 çay bardağında ceviz içi

Üzerine;

1 tane yumurtanın sarısı
2- 3 yemek kaşığında toz şeker

Karamelli sosu için ise;

Yarım su bardağında pudra şekeri
2 yemek kaşığında soğuk su
Bir su bardağının ¾'ü kadar krema

Hazırlanışı

Şeftaliler ortadan ikiye bölünüp çekirdekleri çıkartılır.
Çekirdek boşlukları ceviz ile doldurulur.
Milföy hamuruyla şeftalinin boyutundan daha büyük yuvarlaklar çıkartılır.
Milföylerin üzerine şeftalinin ceviz ile doldurulmuş kısımları alta gelecek biçimde yerleştirilir.
Kalan hamurlar kafes biçiminde kesildikten sonra şeftalilerin üstüne kapatılır. 
Hamurların kenarlarına bastırılır ve yapışması sağlanır.
Üzerine yumurta sarısı güzelce sürülüp şeker serpilir.
Üzeri nar gibi kızarana kadar pişirilir. 
Tatlının karamel sosunu hazırlamak için su ve toz şeker altın rengine dönüşene kadar ocakta pişirilir.
Krema da eklenip pürüzsüz homojen bir kıvama gelinceye kadar pişirilir ve milföylü şeftaliler ile birlikte servis yapılır. 

Malzemeler:

Siyah Kek Hamurunu Hazırlamak İçin:

115 gram tereyağı ya da margarin
115 gram pudra şekeri
3 tane yumurtanın akı
115 gram elenmiş un
10 gram kakao

Beyaz Kek Hamurunu Hazırlamak İçin:

115 gram badem unu
85 gram pudra şekeri
30 gram un
4 tane yumurta
1 tane yumurtanın sarısı
3 tane yumurtanın akı
30 gram eritilmiş tereyağı ya da margarin
30 gram toz şeker

Çikolatalı Ganajı İçin:

150 gram bitter çikolata
100 ml krema

Hazırlanışı:

Siyah kek hamurunu hazırlamak için şeker ve tereyağı çırpma kabında krema kıvamına gelene kadar çırpılır.

Kakao ve elenmiş un da kaba katılıp karıştırılır.

Hazırlanan malzeme sıkma torbasına doldurulur ve fırın tepsisine yağlı kağıt serildikten sonra kağıdın üzerine kakaolu harç şeritler çizilir. Buzdolabına alınarak dinlendirilir.

Beyaz kek hamurunu hazırlamak için ise farklı geniş bir kaba beyaz un, pudra şekeri, badem unu ve 2 tane yumurta alınarak karıştırılır.

Farklı bir kapta yumurta akları alınıp köpürünceye kadar çırpılır ve şeker eklenir ve karıştırılır.

Hazırlanan karışım diğer karışımın içine dökülür ve son olarak eritilmiş tereyağı da eklenip karıştırılır.

Kakaolu şeritlerin üzerine beyaz kek hamuru güzelce dökülüp yayılır.

Fırın 200 derecede ısıtılır ve tepsi fırına sürülüp 7-8 dakika kadar pişirilir. Dikkat edin hamur çok hızlı pişecektir.

Çikolatalı ganajı hazırlamak için bir tencerede krema ısıtılır ve içine bitter atılır. Eriyip iyice karışana kadar karıştırılır ve ocaktan alınır.

Çikolatalı ganaj buzdolabına alınıp dinlendirilir.

Pişen kek ters çevrilir ve yağlı kağıttan çıkartılarak kenarları alınır.

Ardından ortadan ikiye bölünüp iki parça elde edilir.

Çikolatalı ganaj keklerin arasına dökülür ve servis yapılır.