Merhabalar... Haziran ayında ilk okuduğum kitap Elif Şafak'ın Firarperest kitabı olsa da blogumla pek ilgilenemediğim için şimdi incelemesini yapıyorum... İncelemelerimi geç yapmamın bir sebebi daha var bir kitabı okuduktan sonra o kitap hakkında tam olarak doğru fikirlere ulaşamayabiliyorum. Ama biraz zaman verince tam olarak fikrimi beyan ediyorum. :)


Öncelikle kitabın kapağı çok güzel. Resimde gördüğünüz kapak resmi incecik ve içinde biraz daha kalın bir kitap kapağı var. :( Detaylı olarak çekip göndermek istesem de şu an kitabımı bir arkadaşıma okuması için ödünç verdiğimden dolayı gösteremiyorum. Elif Şafak'ın bir resmi kitabın ortasında çok üzgün, mutsuz bir şekilde duruyor. Bu resim bence kitaba hiç yakışmamış. Çünkü kitaptaki yazılar öyle bunalıma sokacak türden değildi.

Arka Kapak Yazısına Bakalım:

İnsan ki eşrefi mahlukattır, içindeki semavi özü keşfetmekle yükümlüdür.

Çıkacaksın yollara, kendine doğru git gidebildiğin kadar. Keşif boynumuzun borcudur. Kendimizi keşfetmek, aşkı keşfetmek, dünyayı keşfetmek, Öteki'ni keşfetmek... 
(…)

Çakılı kalmamak sırf alışkanlıklardan ötürü demir attığın koylara. Çıkmak oralardan, geçmek dalgakıranların beri tarafına, bilmediğin memleketlere varmak, tatmadığın yemekler yemek, sözlerini anlamadığın şarkılarla içlenmek, risk almak, dağılmak ve parçalanmak ve hasret çekmek buram buram, gurbetin tadına bakmak ve kendini yabancının gözünden görmek, şaşırmak yeniden, şaşırmak bir çocuk gibi dünyanın hallerine, çeşitliliğine, güzelliğine, acımasızlıklarına... şaşırmak ölene kadar... şaşırma kabiliyetini hiç yitirmemek... budur son tahlilde Âdemoğullarına, Havvakızlarına kendilerini keşfettirten serüven. 

Gelelim kitap neyi anlatıyor?

Elif Şafak kitabında denemelerini birleştirmiş. Bu kitaba en iyi uyuşan isim de olsa olsa 'Firarperest' olurdu. Yazarımız, kitabında genellikle kadın- erkek eşitliğinin olmadığından yakınmış. Hatta hafifçe feminizm tutum sergilemiş. Ama ben bu kitapta şunu görüyorum, yazar hiçbir zaman erkekleri kötülememiş. Asıl kadınlara kızmış. Neden derseniz kendileri de kadın olduğu halde çevresindeki kadınların dertlerini sıkıntılarını anlamadıkları için. Hatta yazar kadınlar arasında bir çekememezlik durumunun olduğundan bahsediyor. O kadar ki bu çekememezliğin kadın yazarlar arasında da olduğunu söylüyor. Kitapta bahsedilen ikinci bir konu ise ilişkilerdeki sorunlar. Yazar kadın- erkek ilişkisindeki sorunlardan da çok fazla yakınmış.


Kitabın içinde birçok resim var. Bu resimler her bir denemeye özgü çizilmiş. Çizen kişi ise ressam M. K. Perker. Ben resimleri oldukça beğendim, hepsi de denemelerle uyuşan çok anlamlı resimler.


 Kitapta gözlemlediğim bir diğer özellik ise Elif Şafak sürekli tanınan kişilerden örnek vermiş ancak hiç Türk yazarlardan örnek göstermemiş. Bana göre bu güzel bir şey değil. Denemelerinde de genel olarak zaten farklı ülkelerde yaşadıklarını ele almış. Diğer ülkelerle ülkemizi kıyaslamış. Sonrasında Türkiye'yi diğer ülkelerden üstün tutsa da bence biraz özenmişlik hissi yarattı...
 Yine de içindeki bazı sözler ve ilk baştaki konular ilgimi çekti. Daha sonrasında ise konular sıradanlaştı ve okumaktan sıkıldım ama kitap incelememi yapmak için okumaya devam ettim.

Sayfa Sayısı: 236
Baskı Yılı: 2015
Dili: Türkçe
Yayınevi: Doğan Kitap

                                                                Verdiğim Puan: 2

Merhabalar... :) Biraz gecikmiş olsam da 2016 Mayıs ayında okuduğum kitapları paylaştım. 

1. Pucca Günlük Allah Beni Böyle Yaratmış

Pucca'nın okuduğum ikinci kitabından sonra bir süre boyunca artık üçüncü kitaba başlamayacağım desem de dayanamayıp üçüncü kitaba başladım.

Bu kitaba başlamak istemememin sebebi bundan sonraki kitabın e- kitap şeklinde elimde olmamasıydı. Bittiğinde kendimi çok kötü hissedeceğimi düşündüm. (Öyle de oldu.)

Bu kitaptan diğerleri kadar zevk almadım. Çünkü art arda okunan kitaplar bende alışılmış hissi uyandırdı. İkinci kitabın sonu çok heyecanlı bitmişti. Devamını çok merak ediyordum. Ancak bu üçüncü kitapta ikincinin devamı değil Pucca'nın üniversite hayatına başlaması ve Ankaralı sevgilisiyle yaşanan olaylar anlatılıyordu. Bu yüzden üzüldüm. Serinin incelemesini okumak için buraya tıklayın.
Sayfa Sayısı: 341
Verdiğim Puan: 2


2. Büyülü Kuşaklar / Margaret Mahy

Büyülü Kuşaklar, hayalet gördüğünü sanan ve günden güne korkudan hasta olan bir çocuk.

Kitapta olaylar irdelendikçe aileyle ilgili olan sırlar ortaya çıkıyor. Bu kitap sıradan bir hayalet öyküsü değil, keşfedilmeyi bekleyen sihirbaz bir çocuğun hikayesi. Kitabın içinde psikolojik ilişkiler çok güzel sindirilmiş.

Olaylar çok akıcı anlatılmış. Zaten çok ince bir kitap. Ancak içerisinde birkaç tane yazım hatası yakaladım. Anlatımı baya sade. Okunabilir bir kitap. Kitabın incelemesini okumak için buraya tıklayın.

Sayfa Sayısı: 143
Verdiğim Puan: 2

3. Hanımın Çiftliği 1 Vukuat Var / Orhan Kemal 



Evet vukuat var! Türkiye'nin  gerçekleriyle karşı karşıyasınız ve sorunlarıyla.

Bu kitapta çok değişik duygular hissedeceksiniz. Kızacaksınız, söveceksiniz, üzüleceksiniz, ağlayacaksınız ve bazen de tek kelimeyle aşk diyeceksiniz.

Aşk ve kavuşamamak...

Üçleme olan serinin ikinci kitabı da elimde var, mutlaka okuyacağım... Kitabın incelemesini okumak için buraya tıklayın.

Sayfa Sayısı: 410
Verdiğim Puan: 5



4. Beyni Bakire Aşıklar/ İnci Yeşilyurt

Öncelikle söylenilmesi gereken yazarımız 'Evlilik ve İletişim Uzmanı'dır. Ülkemizde boşanma ve şiddet olayları her geçen gün artmaktadır. Bu durumda bireylere büyük görevler düşmektedir.

Yazar bu kitabında bir tarafta eşinden boşanan Orhan'ın diğer taraftan ise henüz hamileyken boşanma kararı alan Özlem'in hayatını anlatmaktadır.

İlk olarak roman Orhan'ın hayatıyla başlıyor. Sonra Özlem'in hayatına geçiyor. Bu şekilde biraz Orhan'ın hayatı biraz Özlem'in hayatı derken kitap bitiyor.

Yazar hikayenin aralarına küçük notlar eklemiş. Bu notlar hikayenin akışını yavaşlatmadı hatta benim çok hoşuma gitti bile diyebilirim. Bence evli olun ya da olmayın herkesin okuması gereken bir başucu kitabı. Kitabın incelemesini okumak için buraya tıklayın.

Sayfa Sayısı: 216
Puan: 5 

5. Yutturmaca / Rasim Açba



Rasim Açba'nın yazdığı Yutturmaca adlı kitap Demir isimli köyde yaşayan, kırklı yaşlarda, karısı, çocukları ve anası olan karakterin bir depo elemanı işine başvurmasıyla büyük bir oyuna karışmasını anlatıyor.

Olaylar çok karışık anlatılmış. Sanki yazar romanı kurgulamakta zorlanmış. Olaylar yine kısmen akıcı olsa da aralara girip kendi düşüncelerini sürekli anlatması hoş olmamış.

Yine de sonunu beğendim. Sırf sonu için okunabilecek bir kitap...
Kitabın incelemesini okumak için buraya tıklayın.

Sayfa Sayısı: 192
Puan: 2

Merhabalar! İlk defa elektronik ortamda bir kitap okudum. Hatta ilkini okuduktan sonra büyük bir hızla serinin diğer iki kitabını da hemen okudum. Ben ki 'Asla telefondan veya bilgisayardan kitap okuyamam.' diyordum. Bilgisayardan hala kitap okumaya cesaret edemesem de telefonumdan okuyabildim. Ama şunu söylemeliyim ki e- kitap gerçek kitabın yerini asla tutmuyor...


E- kitap okuma macerama Pucca Günlük serisinin ilk kitabı olan 'Küçük Aptalın Büyük Dünyası' ile başladım. Aslında Pucca tanınan bir blogger ve yazdığı bu kitaplar da aslında Pucca'nın günlükleri.


Küçük Aptalın Büyük Dünyası kitabının arka kapak yazısı:

"Tek istediğim, battaniyenin altında film çekeceğim değil, film izleyeceğim bir adamdı."

Sanal dünyanın merak edilen ünlüleri raflarda yerini alıyor. Dizüstü Edebiyat Dizisi başlıyor. İlk kitap çılgınlar gibi takip edilen, Türkiye'de en fazla izleyicisi olan kişisel blog'un yazarı Pucca. Herkes onu ve yazacağı kitabı merak ediyordu.

"Aynaya son kez baktım, 'Kızım PuCCa, Allah kahretsin seni, çok harikasın lan sen!' dedim."

PuCCa çok ayıp!
PuCCa çok komik!
PuCCa âşık!
PuCCa beter bişi!

Ve sonunda, paparazziler peşinde koşmadığı halde her şeyi anlattı…

"PuCCa, aferin, iyi b*k yedin!"

Pucca'nın genel olarak üç kitabından bahsetmem gerekirse benim için tam bir çerezlik kitaplardı. Yemek yerken, çay içerken ve uyumadan önce okudum. İlk kitap hemencecik bitti. Bozuk olan gözlerim daha da bozulmasın diye daha da e- kitap okumam derken dayanamadım ikinci kitaba da başladım. :)



Pucca'nın sırasıyla ikinci ve üçüncü kitaplarının isimleri ise 've geriye kalan her şey' ile 'Allah Beni Böyle Yaratmış'. Kitapların konularından kısaca bahsedecek olursam ilk kitapta Pucca'nın üniversite aşkı olan Ankaralı sevgisinden ayrıldıktan sonra memleketi olan İzmir'e geri dönüşünü, orada ilk olarak geçirdiği depresyonları, bir kaç ay kendini eve kapattıktan sonra sonunda dışarıya çıkıp iş bulduğunu ve orada çalışan bir adama kafayı takmasını vs. anlatıyor... Olaylar da böyle gelişiyor zaten...

Kitap çok akıcı ama edebi bir yönü yok. Cümleler özensiz rastgele seçilmiş, çoğunlukla argo kelimeler yer alıyor. Türkçe'nin temel kurallarına uyulmadan yazılıp basılmış. Konusu desen kızın hayatını, yaptığı saçma sapan hareketleri anlatıyor.



Bu kızın yaptığı hareketler yüzünden bazen yerimden sıçradım. Bazen ise istemsiz olarak dişlerimi sıktım. Yalan yok bazen kahkahalarla güldüm yaşadıklarına bazen ise üzüldüm... Belki okumamışsınızdır ve okumak istersiniz diye ikinci ve üçüncü kitaptan bahsetmek istemiyorum. İkinci kitap birinci kitabın devamı niteliğindeyken, üçüncü kitap Pucca'nın Ankaralı sevgilisiyle neler yaşadığını anlatıyor.


Üçüncü kitaba başlamayı istemiyordum. Çünkü Pucca bende bağımlılık yarattı ve üçüncü kitaptan sonraki kitapların e kitap hali bende yok. Okumamak için dirensem de elimde olan son kitaba da başlayıp kitabı bitirdim. Bu okuduğum son kitaptan ilk iki kitap kadar zevk de almadım. Çünkü bütün kitapları art arda okudum ve bende alışılmışlık hissi oluşturdu. Bundan sonra seri kitapları asla art arda okumayacağım.

NOT: Serinin 3. kitabına hala kızgınım tabi Pucca'ya da. Ben ikinci kitabın devamını merak ederken Pucca gitti taa Ankaralı sevgisiyle yaşadıklarını anlattı. Kırdım notunu Pucca!

Verdiğim Puan: 2

Merhabalar... Yeni bir kitap incelemesiyle karşınızdayım. :)

"Farkında olmadan dünyanın en tehlikeli adamına dönüştüğünüzü öğrenirseniz ne yaparsınız?"

Arka Kapak Yazısı:

 Rasim Açba çarpıcı bir ilk romanla okurlarına merhaba diyor. Yutturmaca, Demir adlı iri yarı, esmer ve yüreği taptaze bir köylünün günün birinde tarihin en büyük komplo teorilerinden birinin baş oyuncusu olduğunu öğrenmesinin heyecan dolu, yer yer yürek burkan ve her zaman için yüksek tempolu hikayesini anlatıyor. Uygarlığın geleceğini gönülsüzce elinde tutan bu genç adam, ona zoraki bir şekilde verilen bu rolü nasıl geri çevirecek? Aktör olmayan bir aktörün, kahraman olmayan bir kahramanın ve gerçekte olmayan bir insanın hikayesini okuyacaksınız bu sürükleyici romanda.

Böyle bir yazıyı okuduğumda çok heyecanlı ve aksiyonlu bir kitap olduğunu düşündüm ve kitabı hemen okumaya başladım.

Kitabın ilk bölümünü okurken 'tam istediğim bir kitapmış' diye düşündüm. Çünkü olaylar ilk dakikada bile çok heyecanlı bir biçimde ilerliyordu ve yazarın dili de oldukça akıcıydı.


Kısaca ilk bölümden bahsetmem gerekirse iki çocuklu bir aile 'Silver City' isimli bir yere yolculuğa çıkıyorlar. Ancak o yere vardıklarında bütün kasabadaki insanların ölmüş olduğunu görüyorlar. Buraya kadar hikaye çok güzel. Ancak burdan sonrası için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim.

Kitabın devamında farklı yer, olaylar ve kişiler yer alıyor. Kitaptaki bütün olaylar kitabın sonuna geldiğinizde tek bir kişiye bağlanıyor. Bu kişi de Demir. Bu  karakterimiz kırklı yaşlarda, üç çocuk babası bir köylü adam. Kitaplarda pek çok olay anlatılıyor ve Demir o kadar önemli bir karakter olmasına rağmen bütün bu olaylarda ismi neredeyse hiç geçmiyor. Hiç değilse az çok Demir'in duyguları ön plana çıksaydı daha iyi olurdu diye düşünüyorum.

Demir adlı karakterin kitapta tek önemli rolü depo görevlisi olarak bir işe başvurması ve oradaki kişilerin Demir'i reklam oyuncusu olarak işe almaları oluyor.

Kitabı zar zor okuduğumu söyleyebilirim. Defalarca kitabı okumaktan vazgeçtim. Sonra tekrar kitabı okumaya devam etmeye çalıştım (sırf kitabı yorumlamak için).

Ama öyle bir şey ki bu kadar sinir olduğum bir kitap son otuz- kırk sayfada heyecanı yükseltti ve sakın bu kitap bitmesin dedim. Kitabın sonu ise belirsizlikler içinde bitti (Devamı yazılmak istense yazılır ve ben bu merakla kesin alıp okurum).

Kitabı bitirdikten sonra her şeye rağmen iyi ki okumuşum diyebildim. Eğer kitabı okumaya devam etmeseydim, kitabın devamını merak etmezdim ama son sayfaları çok beğendim.

Kitabı sevmememin sebeplerinden birisi yazarın sürekli olayların arasına girip yorumlarda bulunması ve sürekli kendi fikirlerini anlatması oldu. Bu şekilde kitaba ısınsam bile çok geçmeden kitaptan soğumaya devam ettim.
Ayrıca komplo teorileri ve siyaset de pek ilgimi çekmiyor...
Şunu söyleyebilirim yazarın kitapta saptadığı fikirleri beğendim. Hatta birçok yerde altını çizdim ve bunları yazımda paylaşıyorum. :)
Son olarak şunu söyleyebilirim ben bu kitabı zar zor okudum. Son sayfalara kadar bir türlü ısınmasam da son otuz sayfada falan kitaba bağlandım. Bu kitabı size önerip önermemekte kararsızım ama bence kitabın sonundaki şok edici olay için bile bu kitap okunmaya değer... Kitabın ismi olan 'Yutturmaca' gerçekten kitabın konusu olarak ele alınabilir. İnsanlar olaylara, haberlere ya da duydukları sözlere bakarak bir konu hakkında aldanabiliyor. Ancak her zaman görünen gerçek olmayabiliyor. Kitapta bu düşünce okuyucuya çok güzel aktarılmıştı.

Yayınevi: Cinius
Sayfa Sayısı: 192
Baskı Yılı: Şubat 2008

Verdiğim Puan: 2

Merhabalar... :) Şimdi sizlere okuduğum 'Beyni Bakire Aşıklar' isimli kitaptan biraz da olsa bahsetmek istiyorum. 

Arka Kapak Yazısı:

"Evet. Aşk değil ben.
Zaten aşk bizim var ettiğimiz, bizle yaşayan bir his.
Oysa, ben kendimi onda, onu da bende görebiliyorum.
İki ayrı bedende tek insan olabilmek bu.
Yıllardır aradığım aslında kendimdi.
Kendimi buldum şükürler olsun.
Eh o zaman da aşk bizim süsümüz."

Evlilik ve İletişim Uzmanı İnci Yeşilyurt, "Beyni Bakire Aşıklar" kitabıyla evlilik ve ilişkilere yeni bir kapı açıyor.

Yazar, kadın ve erkeğin ilişkilerinde ne gibi hatalar yaptığını, yazdığı romanla ve ara ara metnin içine girdiği notlarıyla da pekiştiriyor.

Özellikle evli çiftlerin, ilişkilerini düzene sokmak ya da henüz kırılma başlamamışken hataya düşmemek için okuması gereken bir kitap.

İnci Yeşilyurt, akıcı üslubu ve gerçekçi karakteriyle bizi bir aşk masalının içine çekerken evliliğin sırlarından da bahsederek mutlu bir geleceğe doğru sürüklüyor.

"Beyni Bakire Aşıklar" evli çiftler ya da ilişki yaşamaya hazırlıklı olduğunu söyleyenler için rehber niteliğinde ama keyifli bir roman.

Yorumum:

Aslında bu kitap benim defalarca karşıma çıkmış olmasına rağmen almamak için direndim. Çünkü kitabın ismi bana ilk okuduğumda saçma geldi ve saçma sapan şeyler anlatılıyordur diye düşündüm, Oysa ki kitabı yazan kişi 'Evlilik ve İletişim Uzmanı' olmasının yanında aynı zamanda 'Aile Yaşamını Koruma Başkanı'ymış. Tabi ben önyargım yüzünden kitabın yazarına bile dikkat etmemiştim. :) Allah'tan bu kitap başka bir kitapla karışıp benim elime geçti de okudum. 

Peki kitapta anlatılan konu ne?

İnci Yeşilyurt bu kitabında hem kadının hem de erkeğin yaşadıkları ilişkilerde hangi hataları yaptıklarını, birbirlerine ne kadar aşık olup sevdiklerini düşünüp de bir zaman sonra birbirlerinden nasıl bir anda soğuduklarını ve bunun gibi pek çok sorunu romanında anlatıyor. Bu kitap evet bir roman olmasına rağmen yazar olayların arasına küçük notlar ekleyerek sorunları irdeliyor. Ben bu notlarda hiç sıkılmadım. Hatta dikkatimi bile çekti. Kitabın arkasında evli çiftlerin okuması gerektiğini söylese de ben evli değilim ve evli olmaya gerek bile yok. Hatta bir ilişkinizin de olmasına gerek yok. Bence bu kitabı evli olsun olmasın ya da ilişkisi olsun olmasın her birey okumalı. Çünkü kitap daha başından beri insanı etkiliyor ve mutlaka içinden dersler çıkarılıyor. 

Kitap bir taraftan erkek karakter olan evli ancak mutsuz ve iki çocuk babası olan Orhan'ın diğer taraftan ise bayan karakter olan ve daha hamileyken eşinden ayrılmaya karar veren Özlem'in hayatını anlatıyor. 

Benim bu kitaptan çıkardığım en büyük ders ise, evlilikten önce flört döneminde çiftlerin mutlaka birbirlerini tanımaları gerektiği, çiftlerin birbiri hakkında beklentilerinin neler olduğunu bilmeleri hatta çiftlerin kendilerini karşı tarafa yanlış şekilde tanıtmamaları gerektiğinin çok önemli olduğunu öğrendim. Öyle ki çiftlerin ailelerine de çok iş düşüyor. :) Bence bu kitaba şans verip okuyun. Sıradan bir kişisel gelişim kitabına göre çok farklı...

Sayfa Sayısı: 216
Baskı Yılı: 2013
Yayınevi: Dharma Yayınları

Verdiğim Puan: 5

Arka Kapak Yazısı: 

Çukurova'nın zorlu insan ilişkilerini ele alan Hanımın Çiftliği üçlemesinin ilk kitabı olan Vukuat Var değişen sosyal ilişkilerin insanların yaşamlarını ve bilinçlerini nasıl yönlendirip değiştirdiğini ele alan bir roman. Vukuat Var, toprağını kaybedip yoksullaşan köylülerle gittikçe güçlenen toprak ağalan arasında gerilen ilişkileri ele alırken kadın işçilerin de bu ilişki içinde kimliklerini yeniden oluşturmasına tanıklık ediyor.

Orhan Kemal'in kitapları bir okurun hayatta rastlayabileceği o çok nadir hazineler arasında yer alır. Çok az yazar okurunun dünyasında onun kadar iz bırakarak, okurunu onun kadar biçimlendirir. Orhan Kemal umudu ve iyimserliği yeniden kazanmamız için yol gösterir bize. Edebiyatımızın en değerli ustalarından biri olan Orhan Kemal'in kitaplarım yayımlamaktan onur duyuyoruz.

 Merhabalar... Orhan Kemal Hanımın Çiftliği üçlemesinin ilk kitabı olan 'Vukuat Var' adlı kitabını okudum ve şimdi de incelemesini yazıyorum. :) Öncelikle o kadar güzel bir kitap yazmış ki yazar hem akıcı ve sürükleyici hem de bizi hemen etkisi altına alıyor. 

Kitaptan biraz bahsedecek olursam, kitaptaki olaylar 1950'li yıllarda Adana'da geçiyor. Adana'nın işçi mahallesi olan Karşıyaka'da yaşanan olayları anlatan kitap ilk olarak Cemşir ile başlıyor. Cemşir, boylu poslu, eskiden çok can yakmış (öyle ki dört karısı ve bir sürü çocuğu olan), çocuklarını tarlalarda ve fabrikalarda çalıştırıp paralarını alan hatta kızlarını isteyenlere para ile satan bir adamdır. Bu adamın bir de akıl danıştığı ve yıllardır dostu olan bir adam vardır. Bu adamın ismi de Reşit'tir. Cemşir bu adamın sözünden çıkmaz, Reşit şeytan gibi sinsidir, kurnazdır. Cemşir, Reşit ve Cemşir'in dördüncü karısından olan (Güllü'nün ağabeyi Hamza) içki ve kadın düşkünü, işsiz ve boş sohbet yapan kişilerdir.

Kitaptaki olaylar ise bir gece Cemşir'in, Reşit'in, Hamza'nın ve çok zengin olan Muzaffer Bey'in yeğeni olan Ramazan'ın zil zurna sarhoş olup Cemşir'in evine gitmeleriyle başlar. Ramazan, Güllü'yü yatarken yarı çıplak bir biçimde görür ve aşık olur. Hemen dayısını fabrikada çalışan bir işçi kızı olan Güllü ile evlenmek istediğine ikna edip evlenmektir. Peki Güllü onu ister mi? Ramazan'a göre ister tabi ondan daha iyisini mi bulacak koskoca Muzaffer Bey'in yeğeni...

Ancak işler o kadar kolay gitmeyecektir. Güllü, kalbini fabrikadan Arap asıllı sevgilisi Kemal'e çoktan kaptırmıştır bile... Bence hikayenin devamını merak ettiyseniz okuyun kendiniz görün. :)

Yorumum: 

Bence bu kitap mutlaka okunması gereken bir kitap. Çünkü kendi ülkemizin sorunlarını ele almış Orhan Kemal. Hem de bizim sorunumuz şu şu diye satırların arasına da girmemiş bazı yazarlar gibi olaylara öyle bir işlemiş ki içiniz yanar... Türkiye'de toprak sahipleri ile köylüler arasındaki ilişki, işçilerin sorunları ve fabrikalar, kadınların sorunları ve bunun gibi birçok konuyu ele almış. Bu kitabın ikincisini de aldım. Kitaplığımda duruyor, biraz zaman geçsin onu da mutlaka okuyacağım. Hatta inşallah üçüncüsünü de alıp okurum. :) Görüşmek üzere sağlıcakla kalın...

Sayfa Sayısı: 410
Baskı Yılı: 2014
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları

Verdiğim Puan: 5

Arka Kapak Yazısı:  

Yedi yaşındaki Barney hayaletler görmeye başlar. Kız kardeşleriyle birlikte bu gizemi çözmeye çalışırken, kendileri ve aile üyeleri hakkında şaşırtıcı bilgiler öğrenirler..."Büyülü Kuşaklar", sıradan bir hayalet öyküsü değil, ruhlar dünyasıyla bağlantıları olan bir aile konusunda zengin bir düşgücüyle bezenmiş, yazın tadı yüksek bir roman. Margaret Mahy'nin yer yer mizahla süslü kusursuz anlatımı, olağanüstü olayların arasında, insan psikolojisinin derinlerine inmeyi başarıyor.

Merhaba uzun zamandan beri okuduğum kitapların tanıtımını yapamıyorum, çoğu birikti. İşte bu yüzden hızlıca yazmaya başlıyorum. :)

Büyülü Kuşaklar adlı kitap Dale Carnegie Ödülü almış bir kitaptır. Büyülü Kuşaklar çok ince ve oldukça akıcı ilerleyen bir kitaptı. Ancak dili çok yalındı ve içerisinde bir iki tane yazım hatasına rastladım. Bence bu kadar yalın dilli bir kitabı 10- 15 yaş arasındaki okuyucular okuyabilir. Onun dışında sürekli kitap okuyan ve yaşı daha büyük olan kişiler için sıkıcı olabilir. Bana gelince sıkılmadım ama anlatımı çok basit geldi.

Kitabın konusuna gelince Barney yedi yaşında bir çocuktur. Barney'in annesi ölmüştür ve babası, çok sevdiği üvey annesi ve iki kız kardeşiyle birlikte yaşamaktadır. Barney ölen büyük amca Barnaby'den sonra hayaletler görmeye başlar ama bunu babasına ve üvey annesi Claire'ya söyleyemez. Çünkü Claire hamiledir ve Barney'in annesi Barney'e hamileyken ölmüştür. Barney, Claire'ya da bir şey olmasından korkar.

Kitabın arkasında 'sıradan bir hayalet öyküsü değil, ruhlar dünyasıyla bağlantıları olan bir aile' şeklinde yazsa da kitap ne bir hayalet öyküsünü ne de ruhlar dünyasıyla bağlantıları olan bir aileyi anlatıyor. :) Fazla ipucu vermemek için susuyorum.

Son olarak kitabın sonunda insanların psikolojilerini çok güzel tasvir etmiş. Bu durum benim çok hoşuma gitti. Bana göre sırf bu yüzden okunabilecek bir kitap.

Yazar: Margaret Mahy
Yayınevi: Say
Tür: Roman
Sayfa: 143 sayfa
Orjinal Dili: İngilizce

Verdiğim Puan: 2

Arka Kapak Yazısı: 

Eskiden hayatı ciddiye almaz, beni hiç bir şeyin üzemeyeceğini düşünürdüm. Beni sevenlerin önerilerine kulak asmaz ve her zaman kendi bildiğimi okurdum. Ta ki önce annemi, sonra da ben küçükken bana öldüğü söylenen babamı gerçekte kaybedene kadar. Ailemi yitirmek benim hayatımda bir dönüm noktası oldu...

Kitapta olaylar 1800'lü yıllarda geçmektedir. Balon gibi şişme etekler, atlı arabalar...




Romanın ana karakteri ise Ruth isimli genç bir kızdır. Ruth zeki, şirin ve eğlencelidir. Ama Ruth'un çevresindekiler tarafından hoş görülmeyen özellikleri vardır. Bunlar düşünmeden, aklından geçeni söylemesi ve sakar olmasıdır. Ruth'un bu özellikler yüzünden başı bir çok kez belaya girmiştir ve her gittiği okuldan atılmıştır. Genç kız son gittiği okuldan da atıldığında evine döner. Ancak kötü bir sürpriz onu bekliyordur. Annesinin hastalığı ilerlemiştir ve annesi Ruth'u hiç tanımadığı hatta bilmediği babasının yanına göndermek istiyordur. Çünkü annesinin fazla ömrü kalmamıştır. Ruth'un annesinin son isteğini yerine getirmekten başka çaresi yoktur. 


Ruth günlerce süren at yolculuğundan sonra babasının yaşadığı yere ulaşır. Ancak babasının çiftlikteki ortağı olan genç ve yakışıklı Jush'tan babasının öldüğünü öğrenir.

İşte bu noktadan sonra Ruth'un hayatı farklılaşır. Babasının miras hakkına sahip olduğu için Ruth; Jush, babası, kardeşi Laney ve hizmetkarlarıyla beraber yaşamaya başlar. 

Ruth, Laney'le çok iyi anlaşır. Hatta kardeş gibi olurlar. Jush ise başlarda Ruth'un sakarlıklarıyla nasıl baş edeceğini düşünse de zaman geçtikçe Ruth'tan hoşlanmaya başlar. 



Ancak çiftlikte sıradışı olaylar gelişmeye başlar. Bu durumda Ruth ve Jush; Ruth'un babasının öldürülmesi üzerine şüphelenmeye başlar. Peki bu doğru mudur? Ruth'un babası öldürüldüyse neden öldürülmüştür ve katili kimdir? Bütün bu soruların cevabını hatta çok daha fazlasını öğrenmek istiyorsanız bu kitabı okuyabilirsiniz.


Son olarak çok akıcı bir kitaptı. Kitaptaki karakterlerin aslında tümünün özelliklerini çok beğendim. İpucu vermek istemediğim için olaylara çok fazla girmek istemiyorum. Ama okunduğunda içinden dersler çıkarılabilecek güzel bir kitaptı.

Not:
Bir olay tüm hayatını değiştirebilir.

Yayınevi: Kalipso Yayınları
Sayfa Sayısı: 398
Baskı Yılı: 2015

                                                              Verdiğim Puan: 3